16 Aralık 2010 Perşembe

Ertuğrul Timur, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından biri olmasına karşın, proleter olduğu için, Haluk Bilginer'in yavşaklığını gördü!

Haluk Bilginer Vakası


LİNÇÇİ A. Ertuğrul Timur
20 Eylül 2010



Bir sanatçının babası öldüğünde sahneye çıkmalı mı? Bu anlatılar beni hep rahatsız etmiştir. Bir sanatçı da insandır ve birinci dereceden bir aile üyesinin ölümü insani ölçekte acıların en büyüğü olsa gerek. Bence isterse tıklım tıklım dolu beşbin kişilik bir açıkhava tiyatrosu olsun sahneye çıkıp "Sanatçımızın babası öldüğü için oyunumuzu erteliyoruz" açıklaması yapıldığında inanıyorum ki beşbin kişiden bir teki bile homurdanmayacak, sanatçının acısını yüreğinde hissedecektir. Bırakın ertelemeyi yada bilet paralarını iade ediyoruz açıklamasını bunu yapmasanız bile öyle bir hüzünlü neden için pek de kimsenin tepki göstereceğini sanmıyorum. En azından birinci dereceden aile bireyini kaybetmiş ve aile, insan ilişkileri normal olan herkesin bunu anlayabileceğine eminim.

Eğer bunu düzgün bir üslupla tartışmaya açmış olsaydı Haluk Bilginer'e hak verir nihayet biri bu abes tutumun "övünme kaynağı" değil "abeslik örneği" olduğunu dillendirdi diye düşünebilirdim. Zira bunu pratikte yaşamak bir yana, bir de "Babam öldüğünde bile sahneye çıktım" diye sürekli gündeme getirip adeta övünç kaynağı yada sanatçılığını ispatlamada bir çıtaymış gibi dillendirilmesi de ayrı bir vahamettir.

Fakat konumuz bu değil. Konumuz Haluk Bilginer'in yaptığı bir röportajda bunu ve diğer bazı konuları gündeme getirirken "yavşaklık" tanımlaması ile sanatçılara yönelik hakaret ve küfüre başvurmasıdır. Ve bunun kabul edilebilir yanı yoktur.

Bana göre küfür acizliktir. Ancak aciz insanlar küfür eder. İster sanatçı olsun, ister profesör, isterse ne olur olsun küfür eden acizdir. Başkaca yolu, çaresi , söyleyecek adam gibi sözü kalmamışlığının acizliğidir. Ben yaşamında sadece bir kez (kendisi değilse bile etraftakilerin duyabileceği yüksek seste) küfür .ettim o da askerde. Oldukça üst rütbeli birisine bastım küfürü. Çünkü acizdim. Dövemezdim, ikna edemezdim, istifayı basıp çıkıp gitme gibi bir şansım yoktu. Gerçekten acizdim ve yapılabilecek tek şey sanıyorum küfür etmekti o an benim için. Kırkyedi yıllık yaşamında bu istisna hariç küfre ihtiyaç duymamış ve küfüre şiddetle karşı çıkmış biri olarak küfürün her ortamda ve her ne nedenle kime yapılırsa yapılsın karşısındayım. Fakat hele ki bu yayın yoluyla ise, hele ki sanat dünyasını genelleyerek, hele ki bir sanatçının ağzından yapılıyorsa vay halimize.

Bilginer röportajında şu türde cümleler kurmuş

"Artık sinema ve televizyon gibi araçlar sayesinde kimin nasıl oynadığını herkes görebiliyor. Eskilerden ‘çok iyi oyuncu’ olarak hatırlanan birçok isim, aslında kötü oynayan ama efsane yaratmayı becerebilmiş yavşağın tekiydi. Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle…"

"Hadi ya! Eski tiyatrocular, ‘Tahta valizle Anadolu’yu turlarken, parasızlıktan otelde rehin kaldık’ der ya, marifet diye mi anlatıyorsun bunu? Salaksın, ‘Beş parasız tiyatro yapıyorum’ diye kahramanlık mı taslıyorsun? Yapmasaydın kardeşim, faydan dokunsun istiyorsan Güneydoğu’da öğretmenlik yap."

Öncelikle eğer küfür değilse bile bir eleştiri yapılacaksa elinde valiz Anadolu'yu dolaşıp bir şeyler yapma çabasındakiler değil TV'lerde içi boş ve halkı uyutmak pahasına, medya sahibine para kazandırmaktan başka işe yaramayan dizilerin oyuncuları ağır dille eleştirilmelidir ki Haluk Bilginer'de bunlardan birisidir. Yine eğer Haluk Bilginer'in ölçeğini dikkate alıp TV deki oyunculuklarına bakarak kim sanatçı kim değil, kim başarılı değerlendireceksek en başta kendisinin başarılı durumu şüphe götürmeye başlardı. Zira Haluk Bilginer sahnede değilse de ekranda hiç de başarılı değildir. Oynadığı tüm dizilerde sinirli, gergin, asabi komik adamdır. Her bir dizide birbirinin tıpatıp kopyası denilecek hep aynı adam olmuştur. Oynadığı diziler komedi diye adlandırılsa da bırakın gülmeyi en azından beni bir kez dahi gülümsetmiş değildir. "Eyvah Babam" dizisinde henüz 16-17 yaşında bir kızın dizi boyunca bol bol dekolte sergilenmesiyle adeta lolita oyuncu sırtından yapılan reytinge ve kazanca ortak olmuştur. Halen internette bu dizinin o dönem 15-16 yaşlarında olduğunu sandığım oyuncusunun dekolte sahneleri özenle kırpılıp meraklılarına servis edilmektedir. İşte bu derece bir kirli para söz konusudur ve Haluk Bilginer de salonunu geçimini TV dünyasının bu kirli paralarıyla finanse etmiştir. Eğer utanılacaksa bir valizle kasaba kasaba gezilip tutunmaya çalışılması değil , kolay para uğruna sanatçıların medya dünyasındaki bu kirliliğin içerisinde yer almaları ve oyunculuk eğitimlerini, kabiliyetlerini bu sömürü çarkına kiralamaları utandırmalıdır.

Geçmişin sanatçılarının çıkıp para kazanabilecekleri düzinelerle TV kanalı olmaması mı suçtur? Onları Anadolu'ya topluluklarıyla , dekorlarıyla, ışık sistemleriyle taşıyacak organizasyon firmalarının henüz olmaması mıdır suç? Yoksa şimdikiler gibi sadece yaz aylarında yazlıkçıların olduğu yörelere gitmek yerine Anadolu'ya gitmeleri midir? Düzinelerle TV kanalı olmayan bir dönemde acaba Anadolu'da sanatımızı icra edebilir miyiz arayışı mı suçtur? Ve bu çaba sarf edilirken yaşanmışlıkların anlatılması mı? En azından onların anlatabileceği bu tür anıları vardır Haluk Bilginer ileride ne anlatacak? TV dizilerinde ne kadar kötü senaryolarla, cinselliğin, kaba mizahın, basit esprilerin ve senaryoların sayesinde biz sanatçı kalabildik mi diyecek? Haluk Bilginer yarından tezi yok sırtlanıp Anadolu'yu gezebileceği bir bavulu alsın yaşamının belki de en anlamlı işini yapar ve ileride anlatabileceği bir idealist çabası olurdu.

Kaldı ki yine Haluk Bilginer'in medya ölçeğine dönersek artık medya var kim iyi oyuncu görülüyor cümlesine dönersek hiç bir oyunculuk deneyimi olmayanların, şarkıcı , türkücü, mankenlerin dizilerinin Bilginer'in dizilerinden çok tutması acaba neyin göstergesidir? Haluk Bilginer mi kötü oyuncudur yoksa onlar mı harika oyuncudur?

Yine yukarıdaki Haluk Bilginer cümlelerine dönersek acaba halka tiyatro götürülmesi gidilip oralarda öğretmenlik yapılmasından daha mı az halk yararınadır? Haluk bey tiyatroculuğu öğretmenlik kadar önemli ve gerekli mesleklerden saymıyor mu? Neden Oyun atölyesinde okuma yazma kursları açmak yerine oyun sahneliyor?

Kısacası sadece içerisinde küfür, hakaret geçtiği için değil amacıyla da Haluk Bilginer'in açıklamaları kendi adına talihsizliktir ve tutarsızlıklarla doludur. Hele ki küfürlerle de bezemesi onu pek çok kişinin gözünde bitirmiştir.

Haluk Bilginer'i kişisel olarak şiddetle kınıyorum. Kaldı ki geçtiğimiz yıllarda tiyatro dünyasına edilmiş bazı küfür ve hakaretlerden dolayı birilerini kınama kampanyası başlatıp bu bir başkasının küfürlü hakaretli açıklamalarını yayın yoluyla yapmasını görmezden gelmek çifte standart olurdu. Bu konuda bir kınama metni, kampanyası olur mu ,birileri düzenler mi bilmiyorum. Belki başkaları başka şekilde değerlendirip ayrı kategorilere koymamayı uygun görecektir bunu da bilemiyorum. Ama herkesle her zaman her konuda hep aynı düşünüp hep birlikte hareket edecek değiliz elbette ve ben kendi adıma Haluk Bilginer'i şiddetle kınıyorum.

(Kaynak: tiyatrohaber.net)


***


Ayrıca bakınız:

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı çanağının 63.000 TL'lik bölümünü yalayan Haluk Bilginer / Oyun Atölyesi yapımı TESTOSTERON


LİNÇÇİ Mitos-Boyut'un yayınlayıp, Ertuğrul Günay'ın 63.000 TL sadaka verdiği LİNÇÇİ Oyun Atölyesi oyunu Testosteron'dan sadece tadımlık birkaç örnek!


Tiyatrocunun düşkünü, geyik yapar yaz günü!


Boyundan çok büyük demeçler vermeye yeltenen LİNÇÇİOyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, oyun diye halka yavşakça hazırlanmış gösteriler sunuyor!


LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI içerisindeki iftira metnine imza atma sorumluluğunu taşırken, şimdi de yavşaklaşıyor!

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer'in genellemeci ve yavşak tavrı, genellemeci ve yavşak tavırlarla sürüp oyunculuk kavramını kirletiyor!


12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'ın "Emek Ödülü" aldığı TAKSAV'dan "Onur Ödülü" almaya utanmayan Haluk Bilginer, "kıçını yediriyor"!...

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve televizyon dizileri müdavimi Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASImetnini ve senaryoları hiç okumadan mı karar veriyor?

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamaya mahkûm Oyun Atölyesi, yediği çanağa sıçıyor!

3.5 yıl önce, Bulunmaz'la Büktel'i kastederek; "Benim için artık bu kişiler yoktur." diyen M. Demirkanlı'nın, Bulunmaz'la Büktel'den başka konusu yok!

Devlet Tiyatroları'nda emekçilik yapanlara sesleniyorum; benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını Kültür Bakanlığı çanağını yalayanlara yedirme!


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi

"Kırk yıllık" testosteron, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından, yazı yazma özürlü Ahmet Ertuğrul Timur sayesinde, "testesteron" oldu!

Kaynak: Boyundan çok büyük demeçler vermeye yeltenenLİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, oyun diye halka yavşakça hazırlanmış gösteriler sunuyor!


***


Ayrıca bakınız: Ertuğrul Timur, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından biri olmasına karşın, proleter olduğu için, Haluk Bilginer'in yavşaklığını gördü!

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı çanağının 63.000 TL'lik bölümünü yalayan Haluk Bilginer / Oyun Atölyesi yapımı TESTOSTERON

LİNÇÇİ Mitos-Boyut'un yayınlayıp, Ertuğrul Günay'ın 63.000 TL sadaka verdiği LİNÇÇİ Oyun Atölyesi oyunu Testosteron'dan sadece tadımlık birkaç örnek!


Tiyatrocunun düşkünü, geyik yapar yaz günü!


Boyundan çok büyük demeçler vermeye yeltenenLİNÇÇİOyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, oyun diye halka yavşakça hazırlanmış gösteriler sunuyor!


LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI içerisindeki iftira metnine imza atma sorumluluğunu taşırken, şimdi de yavşaklaşıyor!

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer'in genellemeci ve yavşak tavrı, genellemeci ve yavşak tavırlarla sürüp oyunculuk kavramını kirletiyor!


12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'ın "Emek Ödülü" aldığı TAKSAV'dan "Onur Ödülü" almaya utanmayan Haluk Bilginer, "kıçını yediriyor"!...

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve televizyon dizileri müdavimi Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASImetnini ve senaryoları hiç okumadan mı karar veriyor?

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamaya mahkûm Oyun Atölyesi, yediği çanağa sıçıyor!

3.5 yıl önce, Bulunmaz'la Büktel'i kastederek; "Benim için artık bu kişiler yoktur." diyen M. Demirkanlı'nın, Bulunmaz'la Büktel'den başka konusu yok!

Devlet Tiyatroları'nda emekçilik yapanlara sesleniyorum; benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını Kültür Bakanlığı çanağını yalayanlara yedirme!


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi

L..... Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, y......... devam ediyor hâlâ!

Oyun'un notu: L..... Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer'in aşağıdaki yazısını, L..... MİMESİS sitesinden alarak olduğu gibi yayınladık.


***


Eleştirilere Yanıt: "Kutsal’a mı Dokundum?"


Bir mesleği kutsallaştırmak çabası nedendir acep?

Mesleği doğru dürüst icra etmek yerine, mesleklerini kutsallaştırıp, göz boyamak isteyenlere ayna tutulmuş gibi mi oldu?

Bir marangoz övünmüş müdür hiç? Babam öldüğünde atölyeye gidip, iki masa bir büfe zımparaladım, diye.

Bir aşçı böbürlenmiş midir? Anamı kaybettikten sonra mutfağa girip bir tepsi baklava açtım, diye.

Oyuncu niye aynı durumu kullanarak farklı bir algı yaymak isteğindedir dersiniz?

Oyunculuk niçin kutsaldır da, inşaat işçiliği değil? …

Kendi suretini aynada görüp de aynayı kırmaya çalışana ne demeli? …

Haberi kaynağından okumadan, hatta haberin sahibine sormak gerekirken, nasıl bir gaza gelmektir bu?

Sansasyonel başlık atmak gazeteci refleksidir mutlaka..

Konuşma anında, öfkeyle, bir durumun altını çizmek adına sarfedilmiş sözleri alıp, içeriğinden bağımsız kullanmak yazanın tasarrufudur tabii ki.

O başlığın altındakini okumak zahmetinde bile bulunmadan, hangi bağlamda, kimler ve hangi durumlar kastedilerek sözün sarfedildiğini araştırma zahmetine katlanmadan nasıl bir saldırıdır bu? …

Nasıl ve ne sebeple bir nefret birikmiştir ki, o düğmeye basıldığı anda patlar?

Yıllardır söylüyorum söylediklerimin aynısını, tık yok!

Konunun içeriğine bakmadan, neler söylendiğine kulak asmadan, tartışmaya girmekten kaçınarak, sadece “YAVŞAK” la ilişkiye girip, salyalar akıtmak…

Alakalı, alakasız birsürü insan…

Aynı meslekten sayıldıklarımız nereden çıkardılar seyirciye laf ettiğimi? …

Nasıl bir niyet okumadır bu?

O laf konunun muhataplarınadır, seyirciye değil, haberiniz ola …

AMA …..”YAVŞAK ” da ne kadar güzel bir sözcüktür, değil mi?YAV- diye alt perdeden başlayıp. Ş harfinden aldığı güçle surata tokat gibi patlar ….

Gözünü sevdiğimin Türkçesi …

HALUK BİLGİNER

Medyatava

(Kaynak: Mimesis)


***


Ayrıca bakınız:

"Kırk yıllık" testosteron, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından, yazı yazma özürlü Ahmet Ertuğrul Timur sayesinde, "testesteron" oldu!

Ertuğrul Timur, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından biri olmasına karşın, proleter olduğu için, Haluk Bilginer'in yavşaklığını gördü!

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı çanağının 63.000 TL'lik bölümünü yalayan Haluk Bilginer / Oyun Atölyesi yapımı TESTOSTERON

LİNÇÇİ Mitos-Boyut'un yayınlayıp, Ertuğrul Günay'ın 63.000 TL sadaka verdiği LİNÇÇİ Oyun Atölyesi oyunu Testosteron'dan sadece tadımlık birkaç örnek!


Tiyatrocunun düşkünü, geyik yapar yaz günü!


Boyundan çok büyük demeçler vermeye yeltenen LİNÇÇİOyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, oyun diye halka yavşakça hazırlanmış gösteriler sunuyor!


LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI içerisindeki iftira metnine imza atma sorumluluğunu taşırken, şimdi de yavşaklaşıyor!

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer'in genellemeci ve yavşak tavrı, genellemeci ve yavşak tavırlarla sürüp oyunculuk kavramını kirletiyor!


12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'ın "Emek Ödülü" aldığı TAKSAV'dan "Onur Ödülü" almaya utanmayan Haluk Bilginer, "kıçını yediriyor"!...

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve televizyon dizileri müdavimi Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI metnini ve senaryoları hiç okumadan mı karar veriyor?

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamaya mahkûm Oyun Atölyesi, yediği çanağa sıçıyor!

3.5 yıl önce, Bulunmaz'la Büktel'i kastederek; "Benim için artık bu kişiler yoktur." diyen M. Demirkanlı'nın, Bulunmaz'la Büktel'den başka konusu yok!

Devlet Tiyatroları'nda emekçilik yapanlara sesleniyorum; benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını Kültür Bakanlığı çanağını yalayanlara yedirme!


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi

14 Aralık 2010 Salı

Kültür Bakanlığı çanağı yalamaktan dili aşınan L..... Oyun Atölyesi'nin L..... yönetmeni Kemal Aydoğan, Devlet Tiyatroları'nın kasasına da göz dikti!

Anarşist bile olamayacak kadar dar bir düşünceye sahip olan Mimesisçiler, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki asal karşıtlığı gölgelemek için, "öteki-beriki" olgularla topluma ninni söylüyorlar.

Toplumsal kargaşanın sınıfsal temelini görmemek, göstermemek için, kesif bir kara bulut gibi tiyatro dünyasının tepesinde dolaşan Mimesisçiler, nerede ikincil konu varsa, onları başat etmenmiş gibi, tiyatro kamuoyunun burnuna dayıyorlar.

Allah'tan...

Bu "öteki-beriki" takıntısının ötesine geçmek istemeyen, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, her türden tiyatral gerici kişi, kuruluş ve kurumla işbirliği yapan Mimesisçiler, sırtlarını yasladıkları Amerikan patentli Boğaziçi Üniversitesi sayesinde, işçi sınıfının uyumasına, karınca kararınca yada "Mimesis Mimesisçe" katkıda bulunmanın dayanılmaz hafifliğiyle üfürükçü tiyatroculuk oynuyorlar.

Özellikle Coşkun Büktel'le Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarının imha edilmesi için, cadı kazanında pişirdikleri bir LİNÇ KAMPANYASI menüsüyle tiyatro sofrasına oturan Mimesisçiler, burjuva tiyatrosu yapabilecek kadar bir bilince bile sahip olamayan kıytırık tiyatro esnafıyla röportaj yaparak, toplumsal patinajlarının üzerini örtmeye yelteniyorlar.

Daha, kendi yönettiği oyunun adını bile doğru dürüst bilmeyen (Bakınız: Züccaciyeciye giren kudurmuş fil gibi hareket eden LİNÇÇİLER, tiyatronun her alanının içerisine sıçıp, bu sanatın hızla bok kokmasına neden oluyorlar!) LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin LİNÇÇİ ve YAVŞAK (Örnekse bakınız: LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI içerisindeki iftira metnine imza atma sorumluluğunu taşırken, şimdi de yavşaklaşıyor!) yönetmeni Kemal Aydoğan'la, röportaj süsü verilmiş bir "dostlar alışverişte görsün" geyiği yapan Mimesisçiler, cin olmadan adam çarpmaya, "mama" demesini bilmeden geyik eti yemeye niyetleniyorlar.

Mimesisçe'den başka bir dil bilmeyen, Türkçe özürlü bu zât-ı muhteremler, hangi konuda bir yayın yaparlarsa yapsınlar, LİNÇ KAMPANYASI içerisindeki imzaları baki kaldıkça ve/ya Türkçe dilini öğreninceye dek, bu aydın kaportalı kişilerin benden çekecekleri var!

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle bütçe oluşturan Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamanın yanı sıra, şimdi de Devlet Tiyatroları'daki emekçilerin ekmeğine göz diken LİNÇÇİ Kemal Aydoğan'a yardım ve yataklık eden LİNÇÇİ Mimesisçiler, yaptıkları her yanlışta, beni mutlaka karşılarında bulacaklar! (HB)


***


"Biri 60 almış biri 40. Ne önemi var? Asıl sorun başka yerde. Trilyonlar Devlet Tiyatrosu’na akıyor, sen 40 mı 60 mı derdindesin. Halbuki o paralarla 100 tane topluluk Kadıköy’de perde açar. Bizim tiyatrocuların biraz hayali dar, ufku dar. (...) Kadıköy’de 50 tane Oyun Atölyesi olması lazım."

(Kaynak:
Mimesis)


***


Ayrıca bakınız:

Özen Yula, Mimesisçe'ye çevrildi: "Özlem Yula"

Züccaciyeciye giren kudurmuş fil gibi hareket eden LİNÇÇİLER, tiyatronun her alanının içerisine sıçıp, bu sanatın hızla bok kokmasına neden oluyorlar!

Amerikalı zât-ı muhteremler tarafından kurulmuş Boğaziçi Üniversitesi'nin "yetiştirmesi" zât-ı muhteremlerin yönettiği LİNÇÇİ Mimesis, yazı yazamıyor!


TESTOSTERON'U "TESTESTERON", SHAKESPEARE'İ"SHAKSPEARE" SANAN LİNÇÇİ OYUN ATÖLYESİ, İSTANBUL DEVLET TİYATROSU'NU "İSTANBUL DEVLET TİYATROLARI" SANIYOR


Shakespeare'in beşinci harfi "e"yi çalıp Testosteron'un beşinci harfi "o"yu imha ederek onun yerine monte eden LİNÇÇİ Kemal Aydoğan, umutsuz bir vaka!

Estetik bilinçten yoksun L..... Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, sentetik tartışmaların vücuda gelmesi için, kendini heba etmeye razı oluyor!

Zaman zaman, ak renkli bulutların altında yürürken kapkara gözlükler takan LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, televizyon dizilerinde aldığı rollerle, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, varlığını, beyaz Türkler'in varlığına armağan ediyor! (HB)


***


Kutsal'a Mı Dokundum?


Haluk Bilginer
20 Eylül 2010


Bir mesleği kutsallaştırmak çabası nedendir acep?

Mesleği doğru dürüst icra etmek yerine, mesleklerini kutsallaştırıp, göz boyamak isteyenlere ayna tutulmuş gibi mi oldu?

Bir marangoz övünmüş müdür hiç? Babam öldüğünde atölyeye gidip, iki masa bir büfe zımparaladım, diye.

Bir aşçı böbürlenmiş midir? Anamı kaybettikten sonra mutfağa girip bir tepsi baklava açtım, diye.

Oyuncu niye aynı durumu kullanarak farklı bir algı yaymak isteğindedir dersiniz?

Oyunculuk niçin kutsaldır da, inşaat işçiliği değil?...

Kendi suretini aynada görüp de aynayı kırmaya çalışana ne demeli?...

Haberi kaynağından okumadan, hatta haberin sahibine sormak gerekirken, nasıl bir gaza gelmektir bu?

Sansasyonel başlık atmak gazeteci refleksidir mutlaka..

Konuşma anında, öfkeyle, bir durumun altını çizmek adına sarfedilmiş sözleri alıp, içeriğinden bağımsız kullanmak yazanın tasarrufudur tabii ki.

O başlığın altındakini okumak zahmetinde bile bulunmadan, hangi bağlamda, kimler ve hangi durumlar kastedilerek sözün sarfedildiğini araştırma zahmetine katlanmadan nasıl bir saldırıdır bu?...

Nasıl ve ne sebeple bir nefret birikmiştir ki, o düğmeye basıldığı anda patlar?

Yıllardır söylüyorum söylediklerimin aynısını, tık yok!

Konunun içeriğine bakmadan, neler söylendiğine kulak asmadan, tartışmaya girmekten kaçınarak, sadece "YAVŞAK" la ilişkiye girip, salyalar akıtmak...

Alakalı, alakasız birsürü insan...

Aynı meslekten sayıldıklarımız nereden çıkardılar seyirciye laf ettiğimi?...

Nasıl bir niyet okumadır bu?

O laf konunun muhataplarınadır, seyirciye değil, haberiniz ola...

AMA ....."YAVŞAK " da ne kadar güzel bir sözcüktür, değil mi?

YAV- diye alt perdeden başlayıp. Ş harfinden aldığı güçle surata tokat gibi patlar....

Gözünü sevdiğimin Türkçesi ...

Haluk Bilginer


***


Yorumlar


Mert Güven
9/20/2010

Haluk Bilginer, çok ayıp etti; önce ustalara, sonra tüm tiyatroculara. Eğer kendisi ustaysa, usta gibi davranması, örnek olması gerekmez mi? Usta bir insan, böyle mi konuşur?

Pınar Tunç
9/20/2010
Usta olmak ve usta görünmek arasındakı farkı anlayamıyorsa, meslektaşlarınız, demek ki meslekdaş bile değilsiniz Haluk bey... Söyledikleriniz yıllardır aynı, takip eden bilir ama amaç bulunduğunuz yerde olamamaları olabilir mi acaba?...

Selim Kalıç
9/20/2010
Sanat ve Zanaat

Sanat ve zanaat arasındaki çizgi, çok ince bir çizgidir. Zanaat ustası da iyinin, güzelin, doğrunun peşindedir. Ancak, kapitalizm, insana ve insanî değerlerden çok, para ve paraya bağlı değerlere sıkı sıkıya bağlı olduğundan, insanı ve insanî değerleri yok eder. Onlar, ancak, piyasanın tüketim aracı olduğunda, kapitalizm için bir değer ifade eder. Anadolu'da Aleviliğin Dört Ana Ocağı vardır. Anadolu Abdalları (Abdalan-ı Rum) , Anadolu Ahileri (Ahiyan-i Rum) Anadolu Bacıları (Bacıyan-i Rum) ve Anadolu Gazileri (Gaziyan-i Rum).

Anadolu Ahileri Zanaat Örgütüdür. Pîri vardır, Pîr'in el verdiği Mürşitleri vardır. Bütün Anadolu da Zanaat erbapları bu örgüte bağlıdır . Kalfalık ; Usta tarafından belirlenen bir aşamadır ve Kimin Kalfası olduğu hem Usta açısından hem Kalfa açısından çok önemlidir . Ustalık ; Usta adayının Ustasından aldığı onayla Ustalığını göstereceği bir iş yapmasıyla birlikte o İş ’in bağlı olduğu Pir yada Mürşit önünde -Eserini- nasıl yaptığını , işine bağlılığını , işini nasıl bir aşkla yaptığını anlatır , Ahilik yeminini eder , Ahi Cem’inin ve Pir’in onayıyla Ustalık Kuşağı kuşanır . Yani Onlar için çok sıkı bir DİSİPLİN ve DENETİM sürecinden sonra elde ettiği ZANAAT çok KUTSALDIR .

Tiyatro; kırık çıkık, eksik fazla, bu geleneğin günümüze taşındğı bir alandır. Unutmayın, tiyatronun da temeli aynı örgütlülüğe dayanır. Ortaoyununu ve ortaoyununu sürdüren KO'lar da aynı biçimde oyuncu yetiştirirdi. Bugünkü Kavuk tartışması, yok olan bu örgütün traji-komik yansımasıdır.

Modern Toplumla birlikte bu örgütlüğüm yerine Akademi getirilmiştir. Asıl Tartışılması gereken Bu Akademik yapıda ki Sözümona Ustalar ve Öğretileridir, Hiç bir usta işi yapmadan USTA diploması verilmesidir.

Soru şu:

Sanat yada zanaat; kapitalizm çağında, insan ve insana bağlı değerlerle mi üretecek, yoksa para ve paraya bağlı değerlerle mi?

Tiyatrocu Serkan Karacık
9/20/2010
Haluk Bilginer’in eleştirdiği ifade, Nejat Uygur gibi büyük ustalarımızın kullandıkları ifadededir. Yani onların kullandığı ifadeyi aynen kullanıp, buna yavşaklık dediği için, bizzat bu ustaları hedef aldığını düşünüyorum. Neden böyle hırslandığını anlamadım.

Metin Önay
9/20/2010
Medyanın yeni hedef tahtası Haluk Bilginer!

Sadık Aksu
9/20/2010
Tamam, tiyatrocuların büyük çoğunluğu yavşak, onu anladık da, yavşak olmayan azınlık içinde kimler var çok merak ediyorum. Kendi adıma yavşak mıyım değil miyim bunun büyük düşünürümüz tarafından açıklanmasını bekliyorum. Bu açıklamayı Haluk Bey yaptığına göre, onun yavşak olmadığını varsayıyoruz sanırım, değil mi?

Hüseyin Erdoğan
9/20/2010
Bilginer i yargılamak benim haddim değil. Ancak bir kaç sözünü belki yorumlayabilirim.-Bir aşçı böbürlenmiş midir? Anamı kaybettikten sonra mutfağa girip bir tepsi baklava açtım, diye. - tümcesiyle, - Oğlumun öldüğü günün akşamına sahneye çıktım- yada - Baba mı gömdükten sonra gidip sahneye çıktım.- söylemlerine gönderme yapıp, ben buna inanmam, çünkü ben çıkmam kimsede yalan söylemesin demek istiyorsa;Evet, anası ölen aşçı gidip baklava açmaz. Çünkü baklava yemek için bekleyen bir salon dolusu insan yoktur. Burada ayırıcı unsurun o oyunu bekleyen bir salon dolusu insan olmasıdır. Sahnelenecek bir oyunda rol almış birinin yerine bir başka birinin hemen geçemeyeceğidir. Tiyatronun her şeysiz, ama seyircisiz yapılamayacağı gerçeğidir.

Ben - Oğlumu gömdüğüm günün akşamına sahneye çıktım- diyen insana inanıyorum. Çıkmıştır.

Ergün Işıldar
9/20/2010
Yaptığı işin önemiyle övünmek...

Haklıdır Haluk Bilginer, bunu gerçek anlamda usta olan kimse yapmaz, kundura ustası bile... -Cahilliğime verin...- diye başlar söze, böbürlenmez, övülünce kızarır bozarırdı. Medyanın oyununa gelmeyelim veya gelelim fark etmez, polemik dikkat çekicidir mesleğimiz üstüne...

Saygılar,

Galip Uyanık
9/20/2010
Haluk Bilginer’in reklama neden ihtiyacı var anlamadım.
Reklama ihtiyacı yoksa neden böyle üst perdeden dikkat çekmek amacıyla konuşur? Doğru düzgün kendini ifade edemeyecek, kavgadan başka bir tartışma bilmeyen biri değildir ki!

(Kaynak:
tiyatrodunyasi.com)


***
Ayrıca bakınız:

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, yavşaklığa devam ediyor hâlâ!

"Kırk yıllık" testosteron, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından, yazı yazma özürlü Ahmet Ertuğrul Timur sayesinde, "testesteron" oldu!

Ertuğrul Timur, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından biri olmasına karşın, proleter olduğu için, Haluk Bilginer'in yavşaklığını gördü!

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı çanağının 63.000 TL'lik bölümünü yalayan Haluk Bilginer / Oyun Atölyesi yapımı TESTOSTERON

LİNÇÇİ Mitos-Boyut'un yayınlayıp, Ertuğrul Günay'ın 63.000 TL sadaka verdiği LİNÇÇİ Oyun Atölyesi oyunu Testosteron'dan sadece tadımlık birkaç örnek!


Tiyatrocunun düşkünü, geyik yapar yaz günü!


Boyundan çok büyük demeçler vermeye yeltenen LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, oyun diye halka yavşakça hazırlanmış gösteriler sunuyor!


LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI içerisindeki iftira metnine imza atma sorumluluğunu taşırken, şimdi de yavşaklaşıyor!

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer'in genellemeci ve yavşak tavrı, genellemeci ve yavşak tavırlarla sürüp oyunculuk kavramını kirletiyor!


12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'ın "Emek Ödülü" aldığı TAKSAV'dan "Onur Ödülü" almaya utanmayan Haluk Bilginer, "kıçını yediriyor"!...

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve televizyon dizileri müdavimi Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASImetnini ve senaryoları hiç okumadan mı karar veriyor?

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamaya mahkûm Oyun Atölyesi, yediği çanağa sıçıyor!

3.5 yıl önce, Bulunmaz'la Büktel'i kastederek;"Benim için artık bu kişiler yoktur." diyen M. Demirkanlı'nın, Bulunmaz'la Büktel'den başka konusu yok!

Devlet Tiyatroları'nda emekçilik yapanlara sesleniyorum; benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını Kültür Bakanlığı çanağını yalayanlara yedirme!


***

12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'ın "Emek Ödülü" aldığı TAKSAV'dan "Onur Ödülü" almaya utanmayan Haluk Bilginer, "kıçını yediriyor"!...

Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'la gerçekçi yazar Coşkun Büktel'e iftira atan bir güruha, seve seve ortak olan LİNÇÇİOyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, bu ortaklığa imza atarak, iftiracılığını, yalancılığını tescil etmiş oldu. Böyle bir toplumsal suçu olan LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, bu suçunun yanı sıra, bir de utanmadan, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a "Emek Ödülü" veren Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'tan (TAKSAV) "Onur Ödülü" aldı. Bununla da yetinmeyen LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, hiç utanıp sıkılmadan, tiyatro tarihine kara bir leke ekleyip, ağza alınması hiç hoş olmayan sözler sarf etmeye başladı.

www.milliyet.com.tr sitesinden alıp olduğu gibi yayınladığımız aşağıdaki küçük haberde bulunan; "yavşak","kıçımı ye", "yalancı", "ruh hastası" sözlerini hiç doğru bulmuyor, Türkiye tiyatrosunu küfürle kirleten bu şahsı, esefle, hiddetle, nefretle, şiddetle lânetleyip KINIYORUZ!(HB)

Oyun'un notu: Aşağıdaki habere, parantez içerisindeki(LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu) sözlerini biz ekledik!


***


(LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu) Haluk Bilginer olay yaratacak


Çıktığı günden beri giderek artan bir okur kitlesi edinen 46 dergisi, 4’üncü sayısıyla raflardaki yerini aldı.

‘Delilik’, ‘Kadın’ ve ‘Ölüm-Ölümsüzlük’ konseptine bu kez ‘Doğaçlama’ ile devam eden derginin kapağını Ezel dizisine katılan (LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu) Haluk Bilginer süslüyor. Bilginer’in dergiye söyledikleri ise kavga çıkaracak nitelikte.

"ROLÜMDEN ETKiLENDiM DiYEN AKTÖR, YA YALANCIDIR YA RUH HASTASI"

"Babam öldü ama hala sahneye çıkarım yavşaklığına asla inanmam. Önce insandır önemli olan, oyun değil. Ben babam ölürse sahneye filan çıkmam,k.çımı yesin herkes. Bu kadar içini yakan bir şey varken 'Çok üzgünüz ama show must go on' demek, bırakın bu işleri yani. Rolümden etkilendim diyen aktör iki şeydir; ya yalancıdır ya ruh hastası. Hemen tedavi olması lazım. Oyunculukla ilgili her şeyi o efsane sanılan detaylardan ayırmak gerekli. Oyuncular, ustalık sahibi olmadan efsane sahibi olmaya çok meraklıdır. İşini iyi yap, efsaneleri unut. Artık sinema ve televizyon gibi araçlar sayesinde kimin nasıl oynadığını herkes görebiliyor. Eskilerden ‘çook iyi oyuncu’ olarak hatırlanan birçok oyuncunun aslında çok kötü oyuncular olduğuna eminim. Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..."

(Kaynak: Milliyet)


***


Ayrıca bakınız:

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve televizyon dizileri müdavimi Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI metnini ve senaryoları hiç okumadan mı karar veriyor?

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamaya mahkûm Oyun Atölyesi, yediği çanağa sıçıyor!

3.5 yıl önce, Bulunmaz'la Büktel'i kastederek; "Benim için artık bu kişiler yoktur." diyen M. Demirkanlı'nın, Bulunmaz'la Büktel'den başka konusu yok!

Devlet Tiyatroları'nda emekçilik yapanlara sesleniyorum; benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını Kültür Bakanlığı çanağını yalayanlara yedirme!


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi

L..... Oyun Atölyesi'nin patronu ve televizyon dizileri müdavimi Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI metnini ve senaryoları hiç okumadan mı karar veriyor?

Oyun'un notu: www.milliyet.com.tr sitesinden alıp, olduğu gibi aşağıda yayınladığımız haberdeki bazı sözcükleri,kırmızı renkle biz belirgin hâle getirdik!


LİNÇÇİLERLE İŞ YAPANLAR, LİNÇEYLEMİNE ORTAK OLURLAR!!!


***


Magazin turu

EZEL'DE BÜYÜK HATA!

Ezel dizisi, iki büyük aktör Haluk Bilginer ve Kıvanç Tatlıtuğ’un katılmasıyla büyük bir ivme kazandı. Ancak dizinin ilk bölümü çelişkilerle doluydu.

MedyaRadar'ın haberine göre, en büyük çelişki ise Tuncel Kurtiz’in hayat verdiği Ramiz Dayı ile ezeli rakibi Kenan Birkan’ın tanışmasında yaşandı.

Geçtiğimiz sezonun son bölümlerinden birisinde Ramiz Dayı kızı Azad’a Kenan Birkan’la nasıl tanıştığını şu sözlerle anlatmıştı:

"Bir batakhaneye gitmiştim kumar oynanıyordu. Beğendim, "burası benim olacak" dedim, "olmaz" dediler. Oldu... Sonra yine kumar vardı; barbut. Delikanlılar vardı, birden bir arbede çıktı, silahlar patladı, gençlerden birisi yaralandı. Hastaneye götüremezdim aldım eve götürdüm, yarasını onardım. İnce, temiz yüzlü bir çocuk. "Adın ne" dedim, "Kenan" dedi. "Ben burada kalacağım" dedi. Kalamazsın dedim kaldı... "

Ancak önceki gece Ezel’in yeni bölümünde ise Ramiz Dayı ile Kenan Birkan’ın tanışması çok farklı oldu. Haydarpaşa garında trenden inen Ramiz Dayı, iki kişinin öldürmek istediği bir delikanlının hayatını kurtardı. O delikanlı daha sonra garın dışına kadar takip ettiği Ramiz’e "Dur yahu daha tanışmadık bile, benim adım Kenan" dedi. Ramiz de "Ben de Ramiz, Ramiz Karaeski" diyerek kendini tanıttı ve gardan birlikte ayrıldılar...

Ya senaristler birkaç bölüm önceki senaryoyu tamamen unuttular ya da Ramiz Dayı, kızına olayları farklı anlattı...

(Kaynak: Milliyet)


***


Ayrıca bakınız:

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamaya mahkûm Oyun Atölyesi, yediği çanağa sıçıyor!

3.5 yıl önce, Bulunmaz'la Büktel'i kastederek; "Benim için artık bu kişiler yoktur." diyen M. Demirkanlı'nın, Bulunmaz'la Büktel'den başka konusu yok!

Devlet Tiyatroları'nda emekçilik yapanlara sesleniyorum; benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını Kültür Bakanlığı çanağını yalayanlara yedirme!

LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamaya mahkûm Oyun Atölyesi, yediği çanağa sıçıyor!

Oyun'un notu: Aşağıdaki röportajı, LİNÇÇİ MİMESİS sitesinden alarak olduğu gibi yayınladık. Ancak, röportajda bulunan LİNÇÇİ adlara biz link verip, bu adları kırmızı renkle biz belirginleştirdik. Ayrıca, yazıdaki bariz yazım yanlışlarını kırmızı renkle belirtip, doğrularını yeşil harflerle biz yazdık. Bunun yanı sıra, "Hilmi Bulunmaz"imzasıyla, zaman zaman yazıya müdahalede bulunduk!

Yazının hiçbir müdahaleye uğramamış, "tertemiz" ve özgün hâlini okumak isteyenler, aşağıda verdiğimiz linki tıklayabilirler...


***


Haluk Bilginer'in sahibi olduğu LİNÇÇİ Oyun Atölyesi, "7" (Shakespeare Müzikali) adlı anlamsız oyunuyla sahneleri işgal etmek için, benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan, hiç kızarmadan, hiç sakılmadan, hiç utanmadan, tam 66.000 TL sadaka aldı! (HB)

(Kaynak: Kültür Bakanlığı çanağı)


***


Ödenekli Tiyatro Değil Kamusal Tiyatro


LİNÇÇİ Sezin Gündoğan
8 Eylül 2010


Ağustos ayında Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Tiyatrolar 2010-2011 Sanat Sezonu yardımları için başvuru süresi sona erdi. LİNÇÇİ Mimesis olarak şu an uygulandığı haliyle özel tiyatrolara devlet desteği ve devletin tiyatroya katkısının nasıl olması gerektiği konularındaki düşüncelerini sorduğumuzLİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin görüşlerine aşağıda yer veriyoruz:

LİNÇÇİ Sezin Gündoğan soruyor:

Kültür Bakanlığı’nın çalışmaları kapsamında özel tiyatrolara devlet yardımı yapılmasını, şu an işleyen prosedür ve usulleri dikkate alınca nasıl değerlendiriyorsunuz?

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi yanıtlıyor:

Türkiye’de tiyatro meselesi çok katmanlı bir mesele ve çözümün ucu da neredeyse kaçmış. Çok faktörlü bir probleme yaklaşmanın en emin yöntemlerinden biri sorunun başka görünümlerini de algılamaya çalışmaktır. Bu sebeple sorunun üst üste binip içinden çıkılamaz bir problem kütlesine dönüşmesine sebep olan katları tek tek açmaya niyetlenmek farz oluyor. Öyleyse Türkiye’de tiyatro sorununun önemli katlarından biriyle, “ödenekli tiyatrolarla” başlayalım söze. Çünkü “ödenekli tiyatrolar” Türkiye’de yapılan tiyatronun en önemli alanı –hatta parasal kaynağı kullanması açısından devletin “biricik”, “öz evladı”.

Bu “öz evlat” nasıl besleniyor çok kabaca ona bakalım: Bu “öz evlat” iki ana kaynaktan besleniyor. Birincisi, maaşları karşılayan Maliye Bakanlığı, diğeri de prodüksiyon bütçesini sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı. Bu kaynaklardan ayrılan bütçenin miktarını bilmemekle birlikte özel tiyatrolara verilen desteğin kat be kat üstünde olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Her türlü tiyatro yapma koşulunun –salon, sanatçılar, teknik ekip, yöneticiler, atölyeler- eksiksiz yerine getirilmesine rağmen “ödenekli tiyatrolarda” üretimin kalitesinin, ürünlerin estetik ve toplumsal boyutunun artmaması bu tür tiyatrolarda yapısal bir problemin varlığına işaret ediyor kanımızca. Bunca kaynakla tiyatro sanatının nitelik sıçraması yapamaması, kaynağın kullanımının bizler tarafından yeniden değerlendirilmesini ve bu duruma yeni öneriler getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Önümüzde iki seçenek durmakta kabaca: İlki ödenekli tiyatrolarda yapısal dönüşüm, diğeri ödenekli tiyatroların kaldırılarak yerine “kamusal tiyatro” anlayışının yerleştirilmesi.


Hilmi Bulunmaz, LİNÇÇİ röportajcıları değerlendiriyor:

Çürümüş, küflenmiş ve özellikle "Devlet Tiyatroları'nın Aşil Topuğu" Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın desteğiyle ceset hâline gelmiş Türkiye tiyatrosundaki sorunlar, asla çok katmanlı filan değil. Mumyalanmış, müzelik olmuş Türkiye tiyatrosundaki sorunlar, çok yalın, çok yalınkat, çok mücerred, çok net ve çok basit.

Mumya müzesi görünümündeki Türkiye tiyatrosuna, yeni hiçbir şey katmayan bir tiyatro kurup Kültür Bakanlığı çanağı yalarsın, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, benden, halkımdan, tüyü bitmemiş yetimden aldığı vergilerle seni bir güzel besler, altını temizler, sana gülücükler yollar; sen de, köpeksiz köyde değneksiz gezen adam rolüyle kolpa yaptığın için, kendini gerçekten tiyatro yapan bir adam sanırsın. Suratına bir mikrofon uzatıldığında da, benden, halkımdan, tüyü bitmemiş yetimden aldığı vergilerle sana harçlık veren "Kültür Baba"nı reddeden birkaç düzeysiz, anlamını kendinin bile bilmediği bir iki zırva terennüm edersin, olur biter!

Amerikalılar tarafından kurulan Boğaziçi Üniversitesi'nin sıcak kollarında tiyatro yaptığını sanan ve emperyalist kültürün koruganlarında tesbih çekip sözde kardeşlik türküleri söyleyen birkaç LİNÇÇİ kişiye, yine kendinin ve onların hiçbir şey anlamadığı "k, ka, kam, kamu, kamus, kamusa, kamusal" sözcüğünün hecelerini, acemi bir papağan gibi yinelersin, olur biter!!

Türkiye'de tiyatro yapmak için, hem devlet şemsiyesinin altında gezinip sağ gözünü açarsın ve hem de "kamusal zırvalar" mırıldanıp sol gözünü açarsın, olur biter!!!

İnan olsun, Türkiye'de bu anlamda tiyatro yapmak çok yalın, çok yalınkat, çok mücerred, çok net ve çok basittir. Yeter ki, gözünü sentetik değerlerin sağ'ına ve sol'una açıp gerçeklere kapa ve Kültür Bakanlığı çanağını yala! Ama hemen gözünü açma!! Ne oldu? Niye gözünü hemen açmak istedin? Acıdı mı!!!

Bak canım kardeşim LİNÇÇİ Sezin Gündoğan, bak biraderim Mimesis editörüLİNÇÇİ Cüneyt Yalaz, bana bak aslanım LİNÇÇİ "Boğaziçi Üniversitesi Tiyatro Kulübü'nde tiyatro yönetmenliği yapmış" LİNÇÇİ ve "Big Brother" Ömer Faruk Kurhan; bir konuyu anlatmak için en yalın sözcüğü, en anlaşılır tümceyi, en rahat paragrafı kullanmak yerine, bacağınızın arasından geçirdiğiniz kolunuzun uzantısındaki nasırsız ellerinizle kulağınızı göstereceğinize, lütfen, herkesin, hemen anlayabileceği sözcüklerle, tümcelerle, paragraflarla bir röportaj yapın da, ben de, şu bayram sabahı sizlerle uğraşmak zorunda kalmayayım.

Ne demek o; "Çok faktörlü bir probleme yaklaşmanın en emin yöntemlerinden biri sorunun başka görünümlerini de algılamaya çalışmak"? Sahi, siz, ne zaman vazgeçeceksiniz şu LİNÇÇİ Mimesis Dili'nden? Anlamamayı, anlatamamayı, anlaşılmamayı ilke edinmiş "kırmızı gagalı dağ kargası"(Pyrrhocorax pyrrhocorax) rolünden soyunun artık! Sizinle röportaj yaptığını sanan ve sizin de onlarla röportaj yaptığınızı sandığınız kişileri, biraz olsun uyarın. Şu sözlerden hiçbir şey anlamıyoruz: "Bu sebeple sorunun üst üste binip içinden çıkılamaz bir problem kütlesine dönüşmesine sebep olan katları tek tek açmaya niyetlenmek farz oluyor." An-la-şıl-mı-yor-su-nuuuz!!!

Önce, sizler için ortada bir sorun varmış gibi yapıp, yan yollara sapma uyanıklığı gösteriyorsunuz. Tıpkı, ortada kuyu varmış sanısı uyandırıp yandan geçen uyanık şabanlar gibisiniz. Sonra, bu sentetik sorunları, etik ve/ya estetik sorunlar ambalajıyla piyasaya sürüyorsunuz. Sizi anlamadığında, size değil, kendi cehaletine kızan yeti yetme küçük burjuvaların ruhlarından damıttığınız Batılı şabalaklığınızla, kendi oluşturduğunuz havanın daha da yukarısına zıplayarak, ilkel danslar ediyorsunuz. Siz bu ilkel danslarınıza "Büdans"diyorsunuz, ancak ben, sizin bu LİNÇÇİ ilkel danslarına gülüp, "Bu dans değil!" diyorum.

"Bunların konumuzla ilgisi ne" mi? "Sizin anlattıklarınızın gerçek tiyatroyla ilgisi neyse, bunların da konumuzla ilgisi bu!" demek bile doğru değil. Hiç olmazsa, ben konunun anlaşılması için gayret gösteriyorum. LİNÇÇİ kişilerin ne kadar osuruktan konularla uğraştıklarını deşifre ediyorum.

Ya siz?...

Siz, kendi karanlık koruganlarınızın zifiri dehlizlerinizde, Aristo öncesi dünyanın özlemini duyuyorsunuz...

Siz, sadece "ah"lıyor, "eee"liyor, "ııı"lıyor, "in"liyor, "of"luyor, "öf"lüyor,
"uuu"luyor, "üf"lüyorsunuz!...

Bu röportajı neden yaptınız? İyi-kötü soluk almaya çalışan Devlet Tiyatroları'nı bir an önce zehirleyip, ardından Fatiha okumak için mi? Sizin ruhlarınızın en derin çukurlarına sinmiş Amerikancı, Avrupacı, Batılı tiyatral düşlerinizle, Devlet Tiyatroları'nın "hantal yapısı" tam anlamıyla örtüşmüyor diye, neden leş kargaları gibi çığlık atıp beyaz akbabaların gelmesini bekliyorsunuz? Bütün Türkiye'nin, Amerikalılar tarafından kurulan Boğaziçi Üniversitesi gibi yönetilmesini mi istiyorsunuz?

Sizin bu leş kargalarına benzeyen niyetiniz karşısında Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, önünüzde düğmelerini ilikleyip yutkunmanın ötesinde bir muhalefet yapamayabilir. Ama ben, Lemi Bilgin'e hiç benzemem. Benim karakterimi, beni polise, savcıya, mahkemeye veren LİNÇÇİ kişiler çok iyi bilirler. Ben, sizin bu Amerikancı, Avrupacı, Batılı tiyatral düşleriniz karşısında asla eğilmem. Ben, sizin bu emperyal düşleriniz karşısında, "hantal yapısı" gereği konuşma özürlü bir görünüm çizse de, Devlet Tiyatroları'nın zehirlenmesine karşı çıkarım. Çünkü, ben, "Devlet Tiyatroları'nın Aşil Topuğu"rolüyle sahneye çıkan eskimiş bir asker değilim!

Ben, bir gün, bu ülkede gerçek demokrasi kurulacağına ve emekçilerin iktidarında tiyatronun gerçek anlamda sanat niteliği kazanacağına olan inancımla, Devlet Tiyatroları'nın ad ve düş değiştirerek de olsa, emekçilere ücretsiz ve nitelikli oyunlar sergileyebileceğini düşünüyorum. O gün geldiğinde, (o zaman adı ve düşü değişmiş olarak) Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, sizin önünüzde değil, siz onun önünde düğme ilikleyeceksiniz. Tabii ki, emekçilerin dünyasında kendinize bir yer bulabilirseniz...

Ben, şu anda Kültür ve Turizm Bakanı olsam, sizin mamanızı hemen keserim. Ben, şu anda Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olsam, ceketimi fora edip ağzıma geleni söylerim...

Ama onlar, benim gibi davranamazlar. Sizin ağzınızın payını veremezler. Çünkü, onlar, sizi bir halt, bir matah sanıyorlar! Onlar, sizi bir halt, bir matah sanarak, tabii ki, çok büyük bir hata, çok büyük bir yanlış yapıp, çok büyük bir "günah" işliyorlar!!!

Hem Devlet Tiyatroları'nın yöneticilerinin ve hem de Boğaziçi Üniversitesi çevresindeki Mimesis Dili'yle halkı zehirleyen kişilerin bedenlerinde "Bir Amerikan Mandacısı: Halide Edip Adıvar" ruhu mu dolaşıyor?

Sözün tam burasında, günahımız kadar sevmediğimiz AKP'li Ertuğrul Günay'ın yönetiminde bulunan Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın resmi web sitesinden küçük alıntı yapalım:

"Yetmişli yıllarda siyasal yaşamdaki hareketliliğin etkisiyle sahne, siyasal görüşlerin tartışıldığı bir arena olma eğilimine girmiştir. Gençler, günün coşkulu politik atmosferini yansıtan özel tiyatroların salonlarını doldurarak coşkulu tepkileriyle oyuncuları yüreklendirirler. Oyun yazarlığında kalıplaşmış gerçekçi aile dramı yapısı kırılmakta, ülkemizde yeni tanınmaya başlayan epik tiyatro uygulamasının da etkisiyle yeni biçimlemeler denenmekte, geleneksel kaynaklardan bu doğrultuda yararlanma yolları aranmaktadır. Sahne daha geniş kapsamlı sorunlara açılmıştır. Devlet Tiyatroları, düzeyli üretimine karşın, ülkenin sorunlarına ilgisiz kaldığı, repertuvarında ülke gerçeklerini yansıtan oyunlara yer vermediği gerekçesiyle eleştirilmeye başlamıştır. Yetmişli yılların sonlarına doğru tehlikeli bir kargaşaya dönüşmekte olan toplumsal ortam, tiyatroda da gerilim yaratmıştır. Tiyatrolara baskı uygulandığı, kimi oyunların tutucu çevrelerin tepkisiyle gösterimden kaldırıldığı görülür. Sahne sanatçılarının, siyasal düşünce ayrılıklarından dolayı topluluklarından koparak kendi özel birliklerini kurmaları, toplu sözleşmelerle hak arama yoluna gitmeleri baskıların artmasına, tiyatro etkinliklerinin yerel yönetimlerce denetlenmesine neden olmuştur. Sahnelerde kışkırtıcı oyunlara yer verilmesi yazarlar ve eleştirmenler arasında da tartışma konusu olmakla beraber, genelde tiyatronun içi boş bir eğlence türü olmadığı, toplumsal sorumluluk taşıdığı görüşü kabul edilmiş durumdadır. "

(Kaynak: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı / Devlet Tiyatroları)

Siz, bu röportajı yapan LİNÇÇİ kardeşlerim; yukarıdaki paragrafın özünü ve biçimini aşabilen bir sözü nerede, ne zaman yayınladınız, lütfen söyler misiniz? Varsa yoksa, "k, ka, kam, kamu, kamus, kamusa, kamusal"... Kamusal kadar taş düşsün başınıza! Tüm eleştirilerimiz saklı kalmak üzere, Devlet Tiyatroları tarafından kaleme alınan netlikteki bir paragrafı, 1100(?) kişi bir araya gelseniz ya-za-maz-sı-nız! Çünkü, siz, alnında LİNÇ lekesiyle dolaşan zavallılarsınız! Şunu sadece siz değil, tüm LİNÇÇİ dostları da kafalarına iyice yerleştirsinler: Bir insan, bir kere LİNÇÇİ olacak kadar alçaldığında, o kişinin herhangi bir insanî değer üretmesi mümkün değildir. O insan, artık, ruhunu, "emperyalizm tarikatı" şeyhlerine kiralamış ve/ya satmıştır. Ruhunu "emperyalizm tarikatı" şeyhlerine kiralayan ve/ya satan bir kişiden, değil Devlet Tiyatroları'nın yukarıdaki sözüne sahip çıkmasını, kendi kişiliğine bile sahip çıkmasını asla bekleyemeyiz.

Neymiş?...

"Çünkü 'ödenekli tiyatrolar' Türkiye’de yapılan tiyatronun en önemli alanı –hatta parasal kaynağı kullanması açısından devletin 'biricik', 'öz evladı'."ymış!

Başka nasıl olacakmış? Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Devlet Tiyatroları, sizin gibi LİNÇÇİ alçakların anlamsız politikalarına mı teslim olacak? Yönünü Amerika'ya, Avrupa'ya, Batı'ya, emperyalizme dönüp, kıçını Doğu'ya yönelterek yellenen zavallı LİNÇÇİkardeşlerim, dua edin di, Avrupa Birliği'ne girmek için, günde beş vakit yalvaran bir politika tarafından yönetilen bir ülkede yaşıyorsunuz; dua edin ki, sizi bir halt, bir matah sandıkları için, kulağınızdan tuttuğu gibi tiyatro dünyasının dışına atabilecek bir tiyatral bilinçle karşı karşıya değilsiniz; dua edin ki, Kültür Bakanlığı çanağına pastırma yağsın!

Neymiş?...

"Bu 'öz evlat' nasıl besleniyor çok kabaca ona bakalım: Bu 'öz evlat' iki ana kaynaktan besleniyor. Birincisi, maaşları karşılayan Maliye Bakanlığı, diğeri de prodüksiyon bütçesini sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı"ymış!

Ne var bunda? Gayet doğal bir durum değil mi? Ne yani, sana her yıl verdikleri avanta, bahşiş, cep harçlığı, çerez, diş kirası, efendileştirme parası, fukaranın rızkından koparılmış ekmek parçası, garibanın alnından çalınan ter, helal edilmeyen vergilerin bir kısmı, ızdıraplardan damıtılmış kuruşlar, ilençlerle birlikte gelen haram lokmalar, jandarma korkusunun titrettiği yüreklerin ağıtlarına konan acılar, kötürüm insanların gözlerinde kuruyan umut, lânet yağdıran işsizlerin umutsuzluğu, mürekkep yalayamayan köylülerin derin sessizliği, nadasa bırakılan kavga, onurların pazarlanmasını isteyen ideoloji, ödenemeyecek kadar faizi birikmiş borçların boyunlara kazıdığı bağımlılık duygusu, perişanlık, rezillik, sefillik, şeref pazarlığı, tencerenin dibindeki kara, uykusuzluk, ümitsizlik, vatandan uzak kalma hâlleri, yalnızlık içerisinde ölümü bekleyen yaşlılık, zavallı insanların ceplerindeki son kuruşun metal sesi... seni rahatsız etmiyor da, bir de tutmuş, yeni pastalar peşinde mi koşuyorsun? Yuh olsun sana. Yediğin haram lokmalara lânet olsun. Uzaklaşın artık; benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle dolup taşan Kültür Bakanlığı çanağının yanından!...

Neymiş?...

"Bu kaynaklardan ayrılan bütçenin miktarını bilmemekle birlikte özel tiyatrolara verilen desteğin kat be kat üstünde olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil"miş!

Ne olmuş?... Bu söylediklerinde şaşılacak hiçbir şey yok. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu'ndan küçücük bir Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve gariban cumhuriyet de, size ancak bu kadar mama verebiliyor. Daha ne istiyorsunuz? Kusura bakmayın ama, bizim memlekette böyle durumlar için; "Boşan da semerini ye!" derler... Koskoca Türkiye tiyatrosundaki iki önemli muhalifi (Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel) LİNÇ etmek için, tüm olanakları kullananlara, bu cumhuriyet, nasıl oluyor da, hâlâ mama veriyor, nasıl oluyor da bu emek düşmanı kişilere hâlâ çanak yalatmadan utanmıyor, benim gibi Devlet Tiyatroları'nın işleyişini eleştiren biri bile bu duruma şaşırabiliyor. BuLİNÇÇİ alçaklar yüzünden, ben bile, Devlet Tiyatroları'nı, hem de hiç sevmeme karşın "kollamak ve korumak" zorunda kalıyorum. Ah ulan ah, siziLİNÇÇİ alçaklar sizi!...

LİNÇÇİ Sezin Gündoğan soruyor:

Ödenekli tiyatrolarda nasıl bir yapısal değişiklik yapılmalı?

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi yanıtlıyor:

Yapısal değişiklik, sanatsal seviyenin yükselebilmesi için acil önlemlerin ilk sırasında yer alıyor. Alt yapı (salonlar, teknik donanım, teknik ekip) aynı kalmak kaydıyla “sanatçı” kadrosuyla barındırılan personel emekli edilmeli ve bir daha böyle bir kadrolaşma hiç olmamalı. Sanatçının “memur” edilmesi, fiili olarak son bulmalı. Salon/mekan bazında faaliyete geçilmeli. Merkezden yönetim, devre dışı bırakılarak, salonlar/mekanlar arası koordinasyon anlayışı egemen kılınmalı. Böylece yaşamayan salonlar/mekanlar yerine günün önemli bir bölümünde işleyen sanat mekanlarına kavuşmak mümkün olabilir. Çok merak ediyorsak pek sevdiğimiz Batı Tiyatrosu’ndan bunun örnekleri bulunabilir.

Hilmi Bulunmaz, LİNÇÇİ röportajcıları değerlendiriyor:

Evet, çok merak ediyoruz! Hem de, Batı tiyatrosunu pek sevmemize karşın... Düşünce geliştirmek, konuşmak, yazı yazmak, röportaj yapmak, LİNÇ KAMPANYASI için imza vermek kadar kolay olmadığını, sanırım siz de anladınız! Adam gibi bir röportaj gerçekleştireceğinize, Batı tiyatrosundan adam gibi örnekler vereceğinize, neden sizin yapmanız gereken işi, okurlara bırakarak, durgun suda kımıltısız duran mandalar gibi hareketsiz kalmayı yeğliyorsunuz ki?

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi devam ediyor:

Oyun kadrolarının her sezon farklı oyuncu, yönetmen, tasarımcılardan kurulmasının önünü açan bu anlayış, 35 yıl boyunca yerinden kıpırdamayan çakılı kadrolar yerine (neyseki -neyse ki- televizyon onları yerinden kıpırdatabiliyor da varlıklarını fark ediyoruz) her yıl değişen kadrolara imkan tanıyacaktır. Bu işleyiş, çeşitliliğe, sanatsal zenginliğe kapı aralayacaktır. Ayrıca mesleklerini/sanatlarını icra edemeyen sanatçılar da fırsat eşitliğinden adil bir biçimde yararlanmış olacaklardır.

Devletin “kamu” algısının gelişmesi ve buna uygun bir pratik üretmesi Türkiye’de tiyatro sanatının geleceği için oldukça önemlidir. Bu nedenle ödenekli tiyatrolardaki dostlarımıza bir hayli görev düşmekte. Şahsi çıkarlarının peşinde koşmayıp “kamu” yararından yana bir tavır takınmaları gerekmektedir. Böylece ülkenin en azından tiyatro sanatında başka bir paradigmaya sıçramasının ilk örneği oluşmuş olur.

Hilmi Bulunmaz, LİNÇÇİ röportajcıları değerlendiriyor:

Abicim, nedir bu paradigmaya sıçramak? Ayakta durmak için yaladığınızKültür Bakanlığı çanağının içindeki mamaları, verdiği vergilerle dolduran benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin anlayabileceği bir dille, bu sözcüğün nasıl bir kavram içerdiğini anlatabilir misiniz?

Dilerseniz, ben, Almanca kökenli "paradigma" sözcüğünün VikiSözlük'teki anlamını sizin için yazayım; "dizi"... İçerisinde "para" sözcüğü bulunduğu için, bu sözcüğün anlamını; "para kazandıran dizi" olarak algılamış olmayasınız sakın! Lütfen, düşünürken, konuşurken, yazarken, röportaj yaparken biraz özenli olun! LİNÇ KAMPANYASI için imza verirken, dikkatli davranmanızı gerektiren bir durum yoktu; ancak, bu röportajla okurların karşısına çıkıyorsunuz. Lütfen, okurları eşek yerine koymayın. Ortaya bir sözcük atıyorsunuz ve daha bu sözcüğün içerdiği kavramı kavramadan, okurları anlamsız düzlemlere çekiyorsunuz. Sizin gibi dangalaklar yüzünden, kırk yıldır karşı olduğumuz Devlet Tiyatroları'nı savunmak bile bize düşecek neredeyse!

LİNÇÇİ Sezin Gündoğan soruyor:

İkinci seçenek olarak belirttiğiniz, ödenekli tiyatroların kaldırılarak kamusal tiyatro anlayışına geçilmesi nasıl bir sisteme tekabül ediyor?

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi yanıtlıyor:

Bu seçenek eminiz ki birçok sanatçı dostumuzun değişik nedenlerle tüylerini diken diken edecektir. Yapısal değişiklikten daha büyük bir tepki verileceğini şimdiden tahmin edebiliriz bu seçeneğe. Değişimden yana olmayan bu çevreler kaynağın kötüye kullanımını bir nebze olsun kabul etseler de, ödenekli tiyatroların özellikle de devlet tiyatrolarının “cumhuriyet kurumu kimliğini” öne sürerek değişime direneceklerdir. Ancak nesnel değerlendirmelere bakıldığında en hafif ifadeyle “ödenekli tiyatroların” tiyatro yapmaktaki hevessizliği hemen tespit edilebilecek bir gerçekliktir. Ödenekli tiyatroların bu gerçekliği gün gibi aşikardır. Bu noktada W. Benjamin’in benzetmesinden hareketle, imdat freninin çekilip trenin hemen durdurulmasının değişimin en kaçınılmaz yöntemi olduğunu tespit edebiliriz. Her gün değişeceğini, düzeleceğini umarak “ödenekli tiyatrolara” şefkat göstermenin, çocuklarımızın bu sanattan ebediyen uzaklaşmasına sebep olacağını söylemek kehanet olarak sayılmamalıdır. Hareketsiz kalıp suya sabuna dokunmama anlayışı vicdan ve sorumluluk sahibi hiç kimsenin davranışı olamaz. Bugünkü gibi sadece belli bir kesim (ödenekli tiyatrolar) değil bugün “özel tiyatrolar” olarak adlandırılan kesim de halkın kaynağını tiyatro yapmak için eşit ölçüde kullanma hakkına sahip olmalıdır. Aynı kaynaktan eşit olarak yararlanarak tiyatro yapan tüm tiyatroları “kamusal tiyatro” başlığı altında toplayabiliriz. Bu aşamaya gelmek için çaba sarf edilmesi gerektiği açık. Suistimallerin önüne geçecek uygun bir mevzuatın, tüm katılımcıların önerileriyle titizlikle oluşturulması gerekir. Ama önce sorunu doğru tespit etmemiz gerekir. Niyetimiz iyiyse, kamu yararıysa beklentimiz, uygun seçenekleri üretmemiz çok zor değildir.

Hülasa devlet şu an ayrımcılık yapmaktadır “kendi” tiyatrosunu kamuya dayatarak. Maddi anlamda rekabet edilemeyecek bir varoluşla “özel tiyatroların” üzerinde önemli bir baskı unsuru olarak durmaktadır. Özel tiyatroların ürünleri nitelikleri önemli bir biçimde maddi koşullara bağlıyken onlardan “adam akıllı” tiyatro beklemek büyük bir hayal olacaktır.


LİNÇÇİ Sezin Gündoğan soruyor:

Peki özel tiyatrolara sağlanan devlet desteği bu değişimlerin neresinde yer alıyor?

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi yanıtlıyor:

İlkin şu bilgiyle başlayalım. Örnek olarak da LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'ni verelim. Geçtiğimiz yıl oynadığımız "7" (Şekspir Müzikali) için seyirci başına devletten 2 TL destek almışız. Buna karşılık her bir seyirci için yaklaşık 3 TL KDV ödemişiz. Sadece KDV düzeyinde bile (yani diğer vergileri hesaba katmaksızın) LİNÇÇİ Oyun Atölyesi devlete, aldığı her 2 TL için, 3 TL vermiş oluyor. Böylece LİNÇÇİ oyun atölyesi “ödenekli tiyatrolar” tiyatro yapabilsin diye kendi seyircisinin 1 TL’sini ödenekli tiyatrolara vermiş.LİNÇÇİ oyun atölyesi'nde durum böyleyken “ödenekli tiyatrolarda” durum nasıl tezahür ediyor acaba? “Ödeneki tiyatroları” temsilen Devlet Tiyatroları’nda bir seyircinin devlete maliyeti (kendi açıklamaları –ki bize göre bunun daha da üstünde bir maliyet olmalı) 75 TL civarı. Seyircinin maliyeti böyleyken kaç TL’ye bilet satmaları gerekir? Normal koşullarda 100 TL’ye. Onlar kaça satıyor? 7 TL’ye (ki en pahalısı). Artık ilk soruda “ödenekli tiyatro” girizgahına gerek duymamızın püf noktasına gelmiş bulunuyoruz. LİNÇÇİOyun Atölyesi 30 TL ortalamaya sattığı biletten, oyuncuların ve çalışanların maaşları, çalışanların sigortaları, yapım maliyetleri, salon kirası, elektrik, su, tanıtım giderleri vb. gibi masrafları karşılamak zorundayken, “ödenekli tiyatrolarda” her türlü masraf devlet eliyle karşılanıp, oralarda çalışanlara “altın tepsiyle” tiyatro yapma olanağı sunuyor. İşte sorgulanması gereken de bu: Hem bu kadar yüksek maliyetle tiyatro yapacaksın hem de nitelik konusunda bir gelişme kaydedemeyeceksin. Böyle bir keyfilik olamaz. Bu keyfiliğin sorgulanması, “kamu” adına hesabının sorulması gerekir.

Kısıtlı koşullar özel tiyaroların kaderi değildir. Hiç kimse, ya da kurum ya da anlayış bu eşitsizliği kader olarak özel tiyatroların karşısına çıkaramaz. Bugünkü koşullarda “özel tiyatrolara” yapılan destek ister istemez göz boyamaktan öteye gidemeyecektir. O nedenle yürürlükte olan destek ölçütlerinin değil ideali yansıtması, orta karar bir “adil davranışı” bile içerdiği söylenemez. Halen yürürlükte olan “özel tiyatrolara devlet desteğinin” bu bağlamda değerlendirilecek bir yanı kalmıyor. Özel Tiyatrolar olarak kim A klas, kim B klas kıyaslaması yaparak çapsız tartışmalara dahil olup temel sorunun gözden kaybolmasına destek sağlamayalım. Herkesin tiyatro yapma hakkı tesis edilmeli ve bunun koşulları yaratılmalıdır. Medeni bir ülkenin insanı da kurumu da böyle bir davranışı seçer. Hala bunun tersi savunuluyorsa irfanı ya da vicdanı hür bir toplumdan bahsedebilir miyiz?

Sonsöz (Son söz) olarak, yürürlükte olan devlet desteği için tek şey söylenebilir: Bu destek biçimi ve miktarıyla hiçbir tiyatronun nitelikli ürün çıkartması mümkün değildir.


Hilmi Bulunmaz, LİNÇÇİ röportajcıları değerlendiriyor:

Hani şu; William Shakespeare'i sadece "söz"e indirgeyip sahneye taşıdığınız "7" (Şekspir Müzikali) değil mi? Hani şu; Tolga Çebi'nin müzik yaparak ayağa kaldırmak isteği "7" (Şekspir Müzikali) değil mi? Hani şu; Haluk Bilginer'in çevirdiği "7" (Şekspir Müzikali) değil mi? Hani şu; LİNÇÇİ Kemal Aydoğan'ın "Yöneten-Kolaj" sıfatıyla kesip biçtiği ve "kırmızı gagalı dağ kargası"na(Pyrrhocorax pyrrhocorax) döndürdüğü "7" (Şekspir Müzikali) değil mi? Hani şu; 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'ın da çevirileriyle katkıda bulunduğu “7" (Şekspir Müzikali) değil mi? Hani şu; Kültür Bakanlığı çanağının 66.000 TL'lik bölümünü yaladığınız "7" (Shakespeare Müzikali)değil mi? Sizin, Shakespeare'e uyguladığınız "tiyatral ameliyatı", size, tam tamına 66.000 TL verenler hiç gördüler mi, bu ameliyatla Shakespeare'in ne hâllere geldiğine tanık oldular mı? Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen bir bakanlık, bu tür "kolaj"ların ne anlama geldiğini biliyor mu? Tiyatral mücadele verenleri LİNÇ etmek isteyenler, Shakespeare'i de LİNÇ etmeye yeltenmiş olmasınlar sakın!

Bak canım kardeşim, sen, sözde tiyatroyla uğraştığın için, ödediğin KDV'den bir miktarının "ödenekli tiyatrolar"a gittiğinden, iki gözü iki çeşme ağlayıp duruyorsun. Ya, ömürleri boyunca bir kez bile tiyatroya gitmemesine karşın, dolaylı-dolaysız vergilerle Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı besleyen ve sizin de, Kültür Bakanlığı çanağı yalamanıza, istemeden de olsa katkıda bulunan halk ne halt etsin?! Vallahi, kusura bakmayın ama, bizim memlekette böyle durumlar için; "Boşan da semerini ye" derler...

Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin siyasal iradesi iktidara gelirse, Devlet Tiyatroları (yada iyice örselenmiş bir ada sahip olduğu için, bu adı değiştirerek elde edeceğmiz bir başka oluşum), oyunları ücretsiz oynayacak. Senin gibi,Kültür Bakanlığı çanağından kafasını çıkarmamak için hava bile almayan tiyatroculara da ben, halkım, tüyü bitmemiş yetim ilgi göstermeyeceğinden, sen de kendini bir sahil kasabasına atma planları geliştirmeye başlarsın.

"Nitelik"e gelince... Canım kardeşlerim, siz, önce alnınızdaki LİNÇ lekesini, bir kuru temizleyiciye götürüp görünmez kılın, gelip ondan sonra "nitelik" sözcüğünü ağzınıza alın. Siz ne kadar meraklısınız, bu "nitelik" sözcüğünü ağzınıza almaya! Nitelik kim, siz kiiim?!!!

Kültür Bakanlığı çanağı yalayan özel tiyatroların, kendilerini, "özgür tiyatro" anlamına gelecek bir biçimde, "özel tiyatro" diye nitelemeye hiçbir hakları yoktur. Kültür Bakanlığı çanağı yalayan özel tiyatroların, kendilerini "özgür tiyatro" olarak lanse etmeye çalışmaları, Türkiye tiyatrosunun kaderi değildir. Hiçbir kimse, özel tiyatroların mama yemek için, Kültür Bakanlığı çanağıyalamak zorunda olduğunu kader olarak bize dayatamaz. Kültür Bakanlığı çanağı yalamadan tiyatro sanatıyla uğraşan özel tiyatrolar, kendilerine "özgür tiyatro" diyebilirler. Özgürlüğün tarifesi yoktur! Kültür Bakanlığı çanağıyalayanlar, belli bir tarifenin tutsağı olanlar, asla özgür olamaz. Onların konuşmaya hakları yoktur. Onların, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın önündeki paspasta tek ayak üzerinde mama beklemelerinden başka hiçbir özgürlükleri yoktur! Onları, kendi kaderleriyle baş başa bırakmak zorundayız. Biz, onları kaderleriyle baş başa bırakmamıza karşın, onlar, hâla benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin cebindeki son kuruşlara da göz dikip,Kültür Bakanlığı çanağını göz boyamak sözüyle kantara vururlarsa, biz de mola verdiğimiz yerden kalkar, bu aymazlık durumuna müdahale ederiz. "Hop dedik!" deriz... "Kendine gel, birader!" deriz... "Ağzına aldığın her sözü, hemen tükürme, ağır ol biraz!" deriz... Canımız sıkılırsa, daha ağır sözler de söyleriz. Biz, nasıl olsa alıştık karakol kapılarında, savcılık kapılarında, mahkeme kapılarında nöbet tutmaya...

Demek ki, daha çok mama yiyip daha çok çanak yaladıkça, daha "niteliklü ürün çıkartması" yapacaksınız! Bence siz hiçbir halt edemezsiniz. Ancak siz,Shakespeare'i sünnet eder, Müslüman mahalesinde Molière satar, sahnede ikide bir "Amına kodum!, Amına kodum!" diye iğrençlik sergileyip izleyicilerinizin düşünsel otuz bir çekmesine neden olursunuz!

(Kaynak: Mimesis)


***


Ayrıca bakınız:

Kültür Bakanlığı çanağı

LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi